Bazı coğrafyalarda kurt vadiye iner, dehşet saçar; bazı coğrafyalarda Kurt yükseklere, nirvanaya yükselir, boğuk ama gür bir ışık saçar. Birincisinin sesi, ulumaya yakındır; insanı ürpertir, tehlike işaretidir; ikincisinin sesi, içlidir, kırık ve kırgındır; isyanına kalabalık toplar. Birincisi çoğaldıkça/öldürdükçe, ikincisi azaldıkça/öldükçe güçlenir.
Harlem civarında bir süre dolaştıktan sonra, Columbia Üniversitesi'nin park alanına doğru sürmüştü arabayı Ed Foster; Ed, New York'ta yaşayan ve okulda Beat Kuşağı üzerine ders veren bir akademisyen ve şair. Uzun yıllar Türkiye'de de yaşamış ve hatta bir kitabına 'Mahrem' adı verip içine İstiklal Caddesi'nde dolaşan varoş gençlerinin resimlerini basabilecek denli de bizi seven, bizden biri. Evinde kilimler, Maşallah'lar, nazar boncukları, buzdolabında Yeni Rakı'sı, okuldaki odasında raflarında Kola Turka kutuları duran bir adam. Evcil hayvan olarak iki domuz beslemesi belki ne derece garip olduğunun göstergesidir. Kola Turka ise Türk Amerikan dostluğu sentezi olsa gerek; başka türlü yorumlanamaz.
Bir etkinlik için bu megapoldeydim ve onda konuk kalıyordum; 2004 yılının soğuk bir şubat günü yola çıkmamızın ve siyahi insanların yer yer özelliklerini yitirdikleri has semtlerinden, Harlem'den şöyle bir dolaşıp üniversiteye yönelmemizin nedeni Kurt Cobain'in günlüğünü almaya gitmemizdi; işte yol boyunca düşünmüştüm bu kurtlar arasındaki farkları: Beni sevgili, sevgilim Kurt Cobain'e daha yakın tutan, aynı sahneye çıkmamıza iten güç, evimin duvarında asılı duran bir çocuğun resmi olabilir miydi? Henüz yedi-sekiz yaşlarında, sarı uzun saçlarının altına gizlediği ışıltılı gözlerini muzip bir gülümsemeyle daha da öne iten bu ufaklık 'ölmeye inat etmenin' bozuk lisanına yeni bir deyim olarak girmeye o zamandan mı kafayı takmıştı? Ondan mı böyle huysuzdu, ondan mı böyle 'görürsünüz siz' edasına sahipti?
Kendi diktiği ruh giysisi
Kimi sarışın adamlar, öfkeli oluyor; güneşin harlığını yeryüzünde taşıdıklarındandır. Hırçınlıkları, bu yakıcılıklarının göstergesi. Bir uçak gibi kalkış pistinde ileri gidiyor gidiyor ve sonra havalanıp uçmayı planlıyorlar; balmumundan yapılmış kanatlarını güneşin kendisi değil, işte, bedenlerindeki güneşin, içlerindeki güneşin, ruhlarındaki o alev topunun sıcaklığı eritiyor. İnsana uçmak her zaman yakışır: Kâh şiirde, kâh müzikte, kâh felsefede, kâh aşkta ve sekste, kâh uyuşturucuda. Kurt Cobain, bütün bu kâh'ları taşıyan bir veletti. Doktor kontrolünde ve morfin bazlı bir ilaçla okula gidip gelirken bile, henüz dokuz yaşındayken Beatles ve Monkees, 13-14 iken Led Zeppelin, Black Sabbath, Kiss, Sex Pistols, Clash dinlerken bile, konserlerine üçüncü sınıf bir gecelikle, tekerlekli iskemleyle çıkarken bile, sık sık girip çıktığı eroin komalarında bile bu sert kanat çırpışlar vardı.
Bir konserinde sahne önündeki korumanın seyirciyi itip kaktığını görünce elindeki gitarı adamın kafasına vurup patlatmış, can acısıyla sahneye çıkan korumasından herkesin önünde dayak yemişti. Onu koruyabilecek tek şey, kendi diktiği ve içine girdiği ruh giysisiydi; onu yırtan herkese düşmanca saldırmayı hak görüyordu ve haklıydı. Büyük bir aşktan büyük bir de tacir yaratmıştı: Courtney Love, eşi. O da yırtmaya çalışıyordu bu giysiyi; amacı giysinin altındaki Kurt Cobain'i daha çok sergilemek ve daha çok para kazanmaktı.
Bir telefon etseydin
Oysa Kurt, tuttuğu günlüğündeki delişmen metinlerinin, şarkı sözlerinin, çizimlerinin, gitar tasarımlarının yanlarındaki boşluklarda küçük hesaplar yapabilecek, üç dolar yemeğe, beş dolar yola, on dolar ota boka diyebilecek kadar kendisiyle barışıktı, kendisini satmaya uzaktı. Dedik ya, hep veletti; yaramaz ve huysuz bir velet. Çekip giderken ardında bıraktığı küçük notta tek derdinin dünyanın iğrençliğine katlanamamak olduğunu belirtirken darmaduman bir neslin sesinin kesileceğinden de emindi.
Ancak Harlem de susmuştu. Ed Foster, sakin sakin arabanın direksiyonunu kırarak ara yollara saparken, yol kenarlarındaki siyahi gençlerin de artık markalaştığını görmemek olanaksızdı. Onlar da bizim varoşlar gibi şehre akmış, şehirliler gibi giyinmiş, kültürlerini yozlaştırarak sisteme entegre şıklarının esirleri olmuşlardı. Kurt Cobain'ler ölürken diğer kurtlar ürüyorlardı. "Lekenin bir başka nedeni var mı/Stresli ya da gergin birine inanabilir miydin/İşte utançla kafiyeli bir diğer kelime" diyordu esip geçtiği şarkısında Kurt. Stres ve gerginlik bize aitse de, lekenin sorumlusu biz değiliz. Harlem değil, Seattle değil, New York değil, İstanbul değil, Ortadoğu değil; lekenin sorumlusu oralarda yalnızlık ve yılgınlık pazarlayan sömürgeciler.
5 Nisan 1994 günü bana bir telefon etseydin Kurt, şimdi yaşıyor olacaktın belki de.
Radikal Gazetesi - 07 Nisan 2007