Seni Hiç Boşvermedik!
"Smells Like Teen Spirit" MTV ekranlarında ilk defa boy göstermeye başladığında, Nirvana ve özellikle de Kurt Cobain, şarkının yer aldığı albümlerinin 10 milyonun üzerinde satıp rock 'n roll tarihinin gelmiş geçmiş en etkili ve en çok satan albümlerinden biri olacağını kestirememişlerdi tabii ki. Şarkı adını bir deodarant markasından alan Cobain, sıkıldığı zaman hep söylediği "Here we are now, entertain us" (Hadi geldik, eğlendirin bizi.) sözlerinin geçtiği, açılıştaki rifflerin 60'ların "Wild Thing", "Louie, Louie" gibi klasik pop şarkılarını anımsattığı bir şarkının herkesin diline dolaşıp, bir jenerasyonun marşı haline geleceğini nasıl düşünebilirdi ki? Açılış şarkısının ve MTV'de sabah akşam yayınlanan o öfke dolu video klibinin desteğiyle sadece ilk dört ay içerisinde üç milyon satmış, rock 'n roll'un son kahramanını yaratan albümden bahsediyoruz.
Reagan-Bush döneminin sonları artık muhafazakârlıktan sıtkı sıyrılmış, birey olarak bastırılmış, Amerikan hayali içinde boğulmuş, kendini arayışlarda savrulmuş bulan ama neyi aradığını bilmeyen, kötümser, depresif bir jenerasyon yaratmıştı. 80'lerin şirketleşen Amerika'sında yerlerinin olmadığını düşünen bu çocuklar, hedefsiz ve yalnız yollarında karamsar bir geleceğe doğru sürüklenirken bir anda karşılarına çıkıvermişti Nirvana. "Nevermind"ın billboard albümler listesinde Michael Jackson'ı tahtından indirip 1 numaraya yerleşmesi, bir dönemin sonu ve yeni bir dönemin başlangıcı olması açısından oldukça anlamlı.
Öfkeliydi, karamsardı, gürültülüydü ve belki de hepsinden önemlisi kafası karışıktı, ve bu konuda çok dürüsttü. Tutkulu bir dürüstlüktü bu. "Nevermind"ın prodüktörlüğünü
yapan ve şimdilerde Garbage'ın esas adamı olarak hayatını sürdüren Butch Vig'in de dediği gibi, Nirvana'nın müziği bu çocukların sözcülüğünü yapmıyordu ama müzikteki o tutkulu, ne istediğini bilmeyen ama kızgın tavır, bir kuşağın temsilcileri haline getiriyordu grubu.
Öte yandan, müzik endüstrisinin içinde bulunduğu durum da o Cumhuriyetçi dönemi yansıtacak zavallılıktaydı. Bir yandan Mariah Carey, Michael Bolton, Paula Abdul gibi, pop müziği artık iç bayıltıcı bir yüzeysellikle üzerimize kabus gibi çökertenler, öbür tarafta yine büyük şirketlerin bünyesinden rock'ı iyice sindirmek adına piyasaya sürülen, hepsi bir diğerinin kötü kopyası şeklinde dolaşan Skid Row, Mötley Crue, Warrant gibi saç bantlı hard rock grupları. İşte böyle bir dönemde, Nirvana, "Nevermind" albümüyle rock'n roll'u (belli bir süre için de olsa) kurtarmış ve ona tekrar hak ettiği itibarı sağlamıştı.
Aslında, böyle bir albümü yapmak hiç de kolay değildi Nirvana için. Daha kısa bir süre öncesine kadar indie plak şirketlerden birine (Sub Pop) bağlı olarak yeniyetme bir punk grubu olarak dolaşırken şimdi Geffen gibi müzik endüstrisinin en büyük şirketlerinden birine, onlar için o dönemde kocaman sayılacak bir avans karşılığı (yaklaşık 250.000 dolar) geçmişti ve daha büyük işler yapmanın baskısı altındaydı. Gerçi, ilk albümleriyle bir indie grubu için hiç de fena sayılmayacak bir satış elde etmiş ama artık Rolling Stone dergisinin
"Nevermind" ile ilgili eleştirisinde belirttiği gibi kendilerini bir dörtyol ağzında bulmuşlardı -dağınık garaj kültürü savaşçılığından, devlerin arenasına gözlerini diken bir grubun yol ayırımı-.
Ama albümü oluşturma süreci sanıldığı kadar zor geçmedi. Butch Vig'in anlattığına göre grup kayıtlar sırasında disiplinliydi, işi kırmak veya zamanı boşa geçirmek söz konusu değildi. Nirvana'nın basçısı ve Kurt Cobain'in en yakın arkadaşı, Krist Novoselic de kayıt ve provaları ne kadar ciddiye aldıklarından ve provalar için her gece ayrı şehirlerde buluşup çalıştıklarından söz eder.
İki kişilikli Kurt
Kayıt sırasındaki tek sorun Kurt Cobain'in ruh hallerindeki değişiklikler ve inatla kullandığı, akorları her zaman bozuk olan beş telli akustik gitarı olmuş. Her zaman yanında iki ayrı kişiliği taşıyan Cobain, bazen albümün gidişatı ile ilgili son derece açık, konuşkan bir tavır sergilerken aniden 180 derece değişip kendini inzivaya çeken ve kimseyle konuşmayan bir kişiliğe bürünebiliyormuş. Bu da kayıtları zaman zaman zorlaştırmış tabii. 1987-90 arasında beş davulcu değiştirip en sonunda şu anda Foo Fighters'ın başkomutanı olan Dave Grohl kayıt sırasında olanlar için bazen çalışmaların tıkandığını, böyle durumlarda kendini tümüyle geri çekip "Ben sadece bu grubun davulcusuyum" diye düşündüğünü anlatır.
Her şeye rağmen, kayıtlar büyük bir şeyin ortaya çıkacağının habercisiydi. Cobain'in söz yazarlığı ve besteleri daha bir oturmuş, daha sofistike ve daha melodikti. Ama provalarda bir şarkı diğerlerinin üstüne çıkıyordu. "Smells Like Teen Spirit"i çalmaya başladıklarında çıkan ses harikaydı. "Odanın içinde dolanıyor, bir yandan da kendimden geçmiş bir şekilde, zıplamamak için kendimi zor tutuyordum" der Butch Vig. Gerçekten de Beatles ve R.E.M'e büyük saygı duyan ve de Pixies gibi gruplardan etkilenen Kurt Cobain "tüm zamanların en iyi pop şarkısını yazmaya çalıştığını" bir röportajında itiraf edecekti.
Albümde Cobain'in artık tescilli markası haline gelen ve günümüzde de birçok punk grubunun kullandığı "yumuşak söz-sert nakarat" dinamiği iyice oturmuştu. (bkz."Teen Spirit", "Come as you are", "Lithium"). Öte yandan "In Bloom", "Breed",
"Territorial Pissings", ve "Stay Away" sert, punk mizaçlarını çok iyi bir şekilde yansıtırken, "Drain You", "On a Plain" ve "Lounge Act" katıksız bir rock 'n roll enerjisi sunar. "Polly" ve albümün kapanış şarkısı olan "Something in the Way" ise biraz olsun nefes almamızı ve soru işaretleriyle başbaşa kalmamızı sağlar. Bir de tabii, albümün sonundaki gizli şarkı olarak yer alan "Endless, Nameless" sabırlı dinleyicileri son bir punk-hard core jam session'ına sokar.
İnsanların bu albümü ve Nirvana'yı bu kadar benimselerinin sebebi, müziklerinin o dönem Amerika'sının manik depresif durumunu çok iyi yakalamış olmasıydı. Bir arkadaşının Kurt Cobain'e yarı şaka yarı ciddi söylediği gibi "bu albümü zor bir çocukluk geçiren herkes" almıştı. Müzik hızlıydı, insanların en derindeki acılarını ortaya çıkaracak kadar provokatifti ama asla gösterişli değildi.
Aynı zamanda hem müziğinde hem de kendisinde bir kırılganlık vardı Kurt Cobain'in. Sözler her zaman tam neyi belirtmek istediğini belli etmese de herkes için ayrı ayrı bir şeyler ifade ediyordu. Herkes için o ortak payda da kırılganlıktı. Herkesin öyle ya da böyle derin yaraları vardı. Bu da Nirvana'nın tutkulu ve dürüst durmasını sağlamıştı. O kadar ki, ünlü olma olgusuyla bir türlü başa çıkamayan Cobain içindeki yaralara yenik düşmüş ve en sonunda çareyi bu dünyadan çekip gitmekte bulmuştu.
"Keşke 'rock starlığına giriş' kursları olsaydı" demişti bir defasında, "işimi kolaylaştırırdı". Şan, şöhretten o kadar sıkılmıştı ki bazı konserlerinde "Teen Spirit"i bile çalmamaya başlamıştı.
91 sonu 92 başları, o sıralarda yetişkinliğe adım atmaya hazırlanan insanlar için çok şey ifade etmişti. X jenerasyonu artık kaybolmuş bir gençlik olma yolunda olduğunu iyice görmüş ve bunu paylaşacak bir ortak payda, ortam bulmuştu. On sene sonrasına baktığımızda o zamanın yeniyetmelerinin bugün globalizasyon karşıtları olarak dünya gündemine yerleşmeleri ve hem Nirvana'nın hem de bu yeni oluşumun aynı şehirden, Seattle'dan çıkmış olmaları hoş bir tesadüf değil mi?
Radikal Gazetesi - 09 Eylül 2001